Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Türkiye Alzheimer Görülme Sıklığında Dünyada Birinci Sırada!!!

Bilim dünyasının mihenk taşlarından biri olan The LANCET dergisinde bir yayına rastladım bu sabah. Ve moralim oldukça bozuldu. Dünya'da Alzheimer hastalığının görülme sıklığını konu alan bir makaleydi bu. Ben ülkemizin Alzheimer görülme sıklığında gelecek yıllarda Dünya'da ilk 10 ülke arasında olacağını hep söylerdim konferanslarda, konuşmalarımda.. Ama hiç 1 numara olacağını düşünmemiştim. Fakat bu çalışma gösteriyor ki ülkemiz çoktan Dünya birinciliğine yerleşmiş durumda. Alzheimer demek ailelerin dağılması demek. Alzheimer demek hayatınızda başınıza ve çevrenizin başına gelmiş en kötü şey demek. Ekonomik ve psikolojik yönden en yakınlarımızı da çökerten bir hastalık Alzheimer.. Ve ülkemizde bu hastalığa yakalanmış yüzbinler var. Bu yüzbinlerce aile demek! Alzheimer'ın gelişiminde beslenme en önemli faktör. Yüksek şekerli beslenme Alzheimer gelişiminin temelinde yer alıyor. Tükettiklerimizi sağlıklı bileşenlerce zenginleştirmeliyiz. Fonksiyonel gıdalara hepimizin ge

Bizler değişimi başlatan taraf olmak istiyoruz!

Doğanın renkleri hepimizi büyülüyor. Karpuzun kırmızısı, kanolanın sarısı, narenciyelerin turuncuları.. Aslında bu renkleri onlara veren temelinde doğal bileşenler. Bu bileşenler karotenoidler, antosiyaninler, flavonoidler gibi farklı kimyasal sınıflara ayrılıyorlar. Yani özüne baktığınızda bu bileşenler karşınıza çıkıyor. Antosiyaninler ise bu ailenin en büyükleri arasında. Kırmızıdan mora giden tonlarda sebze, meyvelere ve tüketmediğimiz diğer birçok bitkiye renk veriyorlar. Elmanın, vişnenin, kirazın kırmızısı, dutun, eriğin moru hep antosiyaninlerden geliyor. Mor soğan, patlıcan, siyah havuç, kırmızı lahana.. Hep antosiyaninlerce zengin sebzeler.. Son yıllarda gelişmiş ülkeler toplumlarının sağlıklarını korumak için çok değişik bir yönteme başvurmaya başladılar. Fonksiyonel gıdalar geliştirip, toplumların sağlıklarını korumaya başladılar. Çünkü hastalıklardan korunmanın ve sağlığı geliştirmenin ekonomik yükü hastalıkların tedavisine harcanan paradan ve dolayısıyla ekonomik yükte

1000Beyin Projesi Başlıyor!

Beynimiz bizi geçmişten geleceğe taşıyan muazzam bir organ. Duygularımız, anılarımız, gelecek planlarımız, arkadaşlarımız, sevdiklerimiz hep onun içinde. Peki ya nasıl çalıştığını hiç biliyor muyuz? Kalp atışlarımızı kimi zaman duyuyoruz. Beynimizin nasıl çalıştığına dair bir his yaşadık mı hiç? Milisaniyeler kadar kısa sürelerde çıkardığı frekansları hiç gözlemleme şansınız oldu mu? Beynimiz, sahip olduğumuz en değerli hazine ve o hazineyi nasıl geliştireceğimiz çok önemli. Merkezimizde tükettiğimiz gıdalarla beyin dalgalarımızın değişimi arasındaki ilişkiyi ortaya koyacak bir araştırmaya başladık. Araştırmamızda günlük yaşamımızda da karşılaşabileceğimiz biberiye, nar kabuğu, zeytin yaprağı, kırmızı meyvelerdeki etken maddeler gibi birçok doğal bileşenle zenginleştirilerek hazırlanmış kurabiye, ekmek, yoğurt gibi gıdaların beynimiz üzerindeki etkilerini araştırıyoruz. Araştırmamıza katılan gönüllümüze öncelikle herhangi bir şey yedirmeden beyin dalgalarının EEG yöntemiy

Biyoyararlanım: Tükettiklerinize bir de bu gözle bakın!

Sağlıklı olmak adına kimimiz multi-vitamin hapları kullanıyor, kimimiz ise omega yağ asitleri içeren gıda takviyelerine daha fazla önem veriyor. Bunları hiç kullanmayıp sadece “doğal/organik” beslenen büyük bir kesim insan da var. Her iki seçeneği de kullanan ve günlük yaşamına son derece dikkat edenlerimiz de var içimizde. Sağlıklı yaşam adına harcadığımız onca çabanın karşılığını gerçekten alıyor muyuz? Sizlere sağlık adına tükettiğimiz gıdaların içerisindeki etken maddelerden ve o etken maddelerin “biyoyararlanım”larından yani kanımıza geçişlerinde ve dokularımıza dağılışlarından bahsetmek istiyorum. Herhangi bir gıdayı tükettiğimizde sindirim sistemimiz o gıdayı içerdiği bileşenlerine fiziksel parçalama (dişlerle) ve kimyasal parçalama (enzimlerle) işlemleriyle ayırmaktadır. Daha sonra bağırsaklarımızda bulunan bakteriler tarafından da bir parçalama işlemi gerçekleştirilmektedir. En sonunda ise bu bileşenler bağırsaklarımızdan emilerek karaciğerimize ve oradan da kalbimize akta

Sağlığımızı Korumanın ve Geliştirmenin Yolu Gıdalardan Geçiyor

Sağlıklı bir yaşam için günlük olarak düzenli bir şekilde almamız gereken vitamin ve mineraller vardır. Bu mineral ve vitaminlerin gıda takviyesi yoluyla mı yoksa gıdalarla mı almamız gerektiği tartışması bilimsel camiada hiç bitmeyecek bir şekilde devam etmektedir. Fakat bugün yayınlanan geniş çaplı bir bilimsel çalışma ( http://dx.doi.org/10.7326/M18-2478 ), tartışmanın bazı noktalarını bitirecek gibi duruyor. Amerika’da yapılan ve 30.000’in üzerinde katılımcı ile gerçekleştirilen çalışmada gerçekten çok çarpıcı verilere yer veriliyor. Günlük olarak düzenli alınan vitamin-mineral takviyelerinin sağlıklı yaşam süresiyle (yaşamı uzatmada ya da kısaltmada) herhangi bir ilişkisi bulunamamış. Hatta fazla alınan kalsiyumun kanser hastalarının yaşam sürelerini kısalttığı bulunmuş. A, K vitamini gibi vitaminlerin ve magnezyum, bakır, çinko gibi minerallerin gıda takviyeleri ile değil de besinlerle yeterli miktarda alımının ölüm riskini azalttığı bulunmuş. Yapılan çalışmalar gösteriyo
Polifenoller bitkilerde yaygın olarak bulunan antioksidan ailelerinin en büyüklerinden biridir. Polifenollerin düzenli ve belli, standardize dozlarda tüketimi antikanser etki göstermekte, obeziteye, kalp-damar hastalıklarına, beyin-damar hastalıklarına, Alzheimer’a karşı güçlü koruma sağlamaktadır. Ayrıca polifenoller sağlığımızın daha da güçlendirilmesini de sağlayabilecek, solunum kapasitemizi arttırabilecek, kas gelişimimizi arttıracak, kan şekerimizi düzenleyebilecek, motivasyonumuzu ve zihin gücümüzü arttırarak bizi fiziki ve zihinsel anlamda daha güçlü kılabilecek doğal bileşenlerdir. Bu bileşenlerin bahsedilen sağlık etkilerini gösterebilmeleri için düzenli olarak tüketilmeleri ve kanda belirli dozlarda kalmalarının sağlanması gerekmektedir. Bunun başarılabilmesi için tükettiğimiz temel gıdaların bu bileşenlerce zenginleştirilerek, bilimsel dayanağı güçlü Fonksiyonel Gıdaların geliştirilmesi gerekmektedir. Fonksiyonel gıda geliştirilmesi oldukça uzun zaman alan, geniş çaplı
Sağlıklı yaşamak adına yapacağımız çok şey var. Çünkü stres yükü fazla şehir ve iş yaşamı, sosyal ilişkilerimizin yeterince güçlü olmaması, hareketsiz yaşam ve dengesiz beslenme bizi hızlı yaşlandırıyor ve hastalandırıyor. Hastalıkların gelişiminin temelinde her zaman beslenme ve stres yatıyor. Daha sağlıklı beslenmeye elbette özen gösteriyoruz fakat bunu daha da bilinçli bir şekilde yapmamız gerekiyor. Antioksidanlar olarak bilinen sihirli bileşenler bir çok bitkide az ya da çok oranda ve çeşitlice bulunuyorlar. Bu bileşenlerden bir ya da bir kaçının yüksek teknoloji kullanılarak saflaştırılmasıyla da saf bileşenler elde ediliyor. Saf bileşenler ya ilaç sanayinde aktif madde olarak kullanılıyor ya da Fonksiyonel Gıda geliştirmede temel sağlık bileşeni oluyorlar. Bizler Sankara Beyin ve Biyoteknoloji Araştırma Merkezi olarak doğal kaynaklardan biyoaktif bileşenleri saflaştırabilecek ve bu bileşenlerle deneysel araştırmalar yapıp, etkilerini ortaya koyabilecek güçlü bir donanıma sah