Ana içeriğe atla

Biyoyararlanım: Tükettiklerinize bir de bu gözle bakın!


Sağlıklı olmak adına kimimiz multi-vitamin hapları kullanıyor, kimimiz ise omega yağ asitleri içeren gıda takviyelerine daha fazla önem veriyor. Bunları hiç kullanmayıp sadece “doğal/organik” beslenen büyük bir kesim insan da var. Her iki seçeneği de kullanan ve günlük yaşamına son derece dikkat edenlerimiz de var içimizde. Sağlıklı yaşam adına harcadığımız onca çabanın karşılığını gerçekten alıyor muyuz? Sizlere sağlık adına tükettiğimiz gıdaların içerisindeki etken maddelerden ve o etken maddelerin “biyoyararlanım”larından yani kanımıza geçişlerinde ve dokularımıza dağılışlarından bahsetmek istiyorum. Herhangi bir gıdayı tükettiğimizde sindirim sistemimiz o gıdayı içerdiği bileşenlerine fiziksel parçalama (dişlerle) ve kimyasal parçalama (enzimlerle) işlemleriyle ayırmaktadır. Daha sonra bağırsaklarımızda bulunan bakteriler tarafından da bir parçalama işlemi gerçekleştirilmektedir. En sonunda ise bu bileşenler bağırsaklarımızdan emilerek karaciğerimize ve oradan da kalbimize aktarılır ve böylece tüm vücuda pompalanarak dokularımıza dağılır. Bu uzun yolculukta, tükettiklerimizi oluşturan bileşenlerin her birinin emilim yüzdesi, kana geçiş miktarı, kanda kalış süresi ve dokulara dağılımı gibi konuların hepsi “biyoyararlanım” olarak bilinmektedir.

Biyoyararlanıma örnek vermek gerekirse tükettiğimiz şekerin biyoyararlanımı %100’dür. Tükettiğimiz şeker eğer saf formda ise (yani nişasta gibi kompleks karbonhidrat değilse) kanımıza dakikalar içerisinde geçmektedir. Daha sonrasında tüm dokulara dağılarak fonksiyon görmektedir. Fakat aynı durum üzüm çekirdeğinde bulunan resveratrol bileşeni için geçerli değildir. Örneğin, gıda takviyesi olarak satın aldığınız 500 miligramlık resveratrol bileşenin biyoyararlanımı %1’den daha azdır. Şöyle ki 500 mg resveratrol içeren bir gıda takviyesi tüketildiğinde kanımızda maksimum 71 ng/ml oranında resveratrol yaklaşık 1,3 saat içerisinde tespit edilmiştir. Bu zaman dilimi içerisinde toplamında 154 ng/ml resveratrol yapılan bir bilimsel çalışmada tespit edilmiştir (Ref). Bu değerler şu anlama gelmektedir: Tükettiğimiz 500 miligram resveratrolün yaklaşık 1 miligramı kanımıza geçmektedir. Bu oldukça düşük bir orandır. Resvetrolün kanımızda kalış süresi de bir diğer biyoyararlanım sorunudur. Çünkü kanda kalma, dokulara dağılma ve kalma oranı da biyoyararlanımın bir başka alt başlığıdır. Bu süreler de resveratrol için oldukça kısadır. Resveratrolün kanda kalış süresi 20 dakika ile sınırlıdır. Resveratrolün etkilerinden biri olan uzun yaşamı sağlaması açısından oldukça kısa bir süredir. Bu süre içerisinde hedef dokuların tamamına geçip geçmediği, hangi dokularımızda daha yoğun ya da daha az dağılım gösterdiği (örneği beyine geçip geçmediği) konuları da ayrı birer araştırma konusudur. Çünkü bazı bileşenler doğrudan akciğerde birikirken, bazıları böbrek, karaciğer gibi dokularda daha çok birikmektedir. Örneğin, bazı doğal bileşenler beynimize geçebilirken, bazıları ise hiç geçmemektedir. Tüm bu konularda az ya da çok bilgi sahibi olmak tükettiğimiz gıdalardaki aktif maddelerin biyoyararlanımlarının ne kadar olduğunun bilinmesi için gereklidir.

Görüldüğü gibi biyoyararlanım konusu birçok sorunun cevabının bilinmesi gereken, oldukça detaylı bir konudur. Biyoyararlanımda en çok karşılaşılan durum tükettiğimiz etken maddenin miligramı ne kadar olursa olsun kanımızda maksimum sabit bir oranda aktif madde tespit edilmesidir. Yani 1 gram C vitamini tüketmekle 100 mg C vitamininin biyoyararlanımları eşit olabilir. O nedenle özellikle gıda takviyesi olarak tükettiğimiz kapsülleri bir daha sorgulamamızda fayda var diye düşünüyorum. Çünkü gerçekten ne oranda faydalandığımızı bilimsel yayınlardan araştırmamız gerekiyor.

Tüm bu çalışmalar gösteriyor ki aktif maddelerin düşük dozlarda ve sürekli olarak alınması hem biyoyararlanımın arttırılması hem de etken maddenin etkinliğinin gözlemlenmesi açısından en doğru yol. Bu şartların oluşması için en doğru yollardan biri nanobiyoteknolojik yöntemler kullanarak etken maddeleri mikroenkapsüle ederek yavaş salınımlı olmasının sağlanması olabilir ya da sürekli tükettiğimiz gıdaların (ekmek, yoğurt, makarna, zeytinyağı gibi) düşük dozlarda bu bileşenlerce zenginleştirilerek gün boyu tüketiminin sağlanması gibi yenilikçi yaklaşımlarla fonksiyonel gıdalar üretilerek sağlığımızı koruyabilir ve geliştirebiliriz.



#sağlık #beslenme #insan2.0 #yenilik #yaşam #bilim #teknoloji

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MOR BAKLAVA HAKKINDA PEK BİLİNMEYENLER

Ülkemizde bazı şeyleri değiştirmenin zamanı geldi de geçiyor bile. Bunlardan en önemlisi de belki tüketim alışkanlıklarını değiştirip, daha sağlıklı bir tüketime geçebilmek. Peki ya bunu nasıl başarabiliriz? Yani toplumumuzun daha sağlıklı beslenmesini nasıl sağlayabiliriz? Sonuçta beslenme bir alışkanlık ve geleneksel tüketimlerimiz de (ekmek, baklava vs.) ortada. Kimi yörelerimiz eti bol yerken, kimi yörelerimiz ekmeği bol tüketiyor. Toplumumuzun geneline bakarsak ise ülkemizde yaşayan bir insan günlük toplam enerji ihtiyacının %50’sini sadece ekmekten karşılıyor! Bu müthiş bir rakam. Kriz dönemlerinde bu ihtiyacı karşılama oranı (muhtemelen şimdi de öyledir) %70’lere çıkıyor. Yani toplumumuza “ekmek tüketmeyin” demek abeste iştigal. Peki ya o zaman ne yapacağız? Toplumumuzu nasıl sağlıklı besleyeceğiz? Bunu yapmanın en doğru yollarından bir tanesi de toplumumuzun sıklıkla tükettiği gıdaları farklı ve doğal bileşenlerce zenginleştirmek! Bunu da ancak ileri teknoloji kullanarak gerç

Mor Fırıncılık Ürünleri 2020’ye Damgasını Vuracak!

Mor ekmek, mor simit, mor bazlama derken mor kurabiyeler, mor baklavalar, mor cheesecake’ler, mor muffinler, mor galetalar yakın zamanda raflarda yerini alacak. Mor renkli ürünler gün geçtikçe ülkemizde giderek yaygınlaşıyor. Bu yaygınlaşmanın temellerinde mor rengin çekici gelmesi ve insanların mor renkli ürünleri tükettiklerinde duydukları mutluluk duygusu gelmekte. Mor renk aslında kraliyet rengi. Geçmiş zamanlarda ve günümüzde de hala krallıkla yönetilen yerlerde mor renk soylular tarafından kullanılıyor. O nedenle mor rengin içimize kazınmış böyle bir üstünlüğü de var. Örneğin mor renkli fırıncılık ürünleri hediye seçimlerinde daha çok kullanılıyor. İnsanlar birbirlerine hediye etmek için mor renkli ürünleri tercih ediyorlar. Paylaşımın bu kadar yoğun olduğu bir ortamda, yaygınlığın da ardından gelmesi kaçınılmaz duruyor. Gelelim bu mor fırıncılık ürünlerinin nasıl üretildiğine. Çünkü işin tüm detayları orada. Mor fırıncılık ürünlerine eğer sahte ve kimyasal boyalar kull

Türkiye Alzheimer Görülme Sıklığında Dünyada Birinci Sırada!!!

Bilim dünyasının mihenk taşlarından biri olan The LANCET dergisinde bir yayına rastladım bu sabah. Ve moralim oldukça bozuldu. Dünya'da Alzheimer hastalığının görülme sıklığını konu alan bir makaleydi bu. Ben ülkemizin Alzheimer görülme sıklığında gelecek yıllarda Dünya'da ilk 10 ülke arasında olacağını hep söylerdim konferanslarda, konuşmalarımda.. Ama hiç 1 numara olacağını düşünmemiştim. Fakat bu çalışma gösteriyor ki ülkemiz çoktan Dünya birinciliğine yerleşmiş durumda. Alzheimer demek ailelerin dağılması demek. Alzheimer demek hayatınızda başınıza ve çevrenizin başına gelmiş en kötü şey demek. Ekonomik ve psikolojik yönden en yakınlarımızı da çökerten bir hastalık Alzheimer.. Ve ülkemizde bu hastalığa yakalanmış yüzbinler var. Bu yüzbinlerce aile demek! Alzheimer'ın gelişiminde beslenme en önemli faktör. Yüksek şekerli beslenme Alzheimer gelişiminin temelinde yer alıyor. Tükettiklerimizi sağlıklı bileşenlerce zenginleştirmeliyiz. Fonksiyonel gıdalara hepimizin ge