Gün geçtikçe artan vaka
sayılarını ve ölümleri her daim canlı olarak takip ediyoruz. Yaşamlarımız bu
konuyu takiple geçiyor. Evde yaşamaya alışmakla birlikte bu virüs salgınının ne
zaman biteceğini de merak eder olduk. Bilim insanları bu tablonun uzun sürebileceğini,
dalgalar halinde tekrardan bu virüsün tüm topluma yayılabileceğini, ara ara
yapılacak karantina uygulamalarıyla bu virüsün sağlık sistemine olan etkisinin
azaltılabileceği ön görülüyor. Yani koronavirüs öyle yaşamımızdan kolay kolay
çıkacak gibi durmuyor. İspanyol gribinin 3 dalga halinde ve 3 yıl boyunca
sürdüğü göz önünde bulundurulursa koronavirüs için de benzer senaryo geçerli
olabilir. Dünya nüfusunun 3’te 2’sinin bu virüsle enfekte olacağı ve henüz daha
enfekte olanların sayısının 1,5 milyonlarda olduğu düşünülürse, bu rakamın daha
3500 katının enfekte olması beklenmektedir. Bu süre virüsten ortalama ne zaman
kurtulabileceğimizi de gösteriyor. Sanıyorum ki seneler boyunca sürecek bir süreç
bu.
Benzer şekilde virüsle enfekte
olup iyileşmiş kişilerin ne kadar süre boyunca virüse karşı antikor üreteceği
kesin değildir. Örneğin bu virüs bir grip virüsü gibi davranışlar sergilerse ve
bizleri birden fazla kez enfekte edebilmek özelliğine kavuşursa o zaman bu
virüsten aşılarla da kurtulamayacağımız anlamına geliyor. Yani iş öylesine
karışık ki.
Etkin aşının bulunmasının Aralık
ayını bulabileceği ve aşının ne kadar süre bizi koronavirüsten koruyabileceği
gibi konular henüz net değilken, bulunan ilaçların da etkinliği sürekli olarak
tartışılmaktadır. Dünya böylesine yoğun bir viral gündemden geçmektedir. Etkin
tedavinin ne olacağı ise henüz kesinlik kazanmamıştır. Ama çok doğru bilinen
bir şey var ki o da “bağışıklık sistemimizin gücü”dür.
Koronavirüs’ten kurtulmanın tek
yolu bağışıklık sistemimizi güçlendirmek ve polifenolce zengin beslenmektir. Bunu
başarabildiğimiz sürece virüsün bizi enfekte etmesi ya da enfekte etse bile seyrin
ağırlaşması mümkün değildir. Dünya üzerinde bu viral salgından sonra bağışıklık
sistemi güçlü olanlar, daha sağlıklı yaşayanlar ayakta kalacaktır. O nedenle
bir an önce bağışıklık sistemini güçlendirmeye, daha sağlıklı bir yaşama adım
atmaya başlamak gerekmektedir. Bu süreçte yapılacak en etkili ve doğru çözüm
budur.
Bağışıklık sistemimiz, mental
sistemimizden de etkilenen oldukça hassas bir sistemdir. Yani kendimizi kaygı
içerisinde, tükenmişlik içerisinde, endişe içerisinde bulduğumuzda bağışıklık
sistemimiz de zayıflamaktadır. O nedenle önemli olan şeylerin başında moral ve
motivasyonumuzu yüksek tutmak gelmektedir. Moral ve motivasyonun yüksek
tutulmasını sağlamak için ise en doğal ve etkili yol “egzersiz” yapmaktır. Bir hedefe
yani daha sağlıklı olmaya yönelik, günde 2 defa yapacağınız bir egzersiz aktivitesi
hepimizi daha sağlıklı, daha motive, daha mutlu kılmaya yetebilecek güçtedir.
Egzersizin kanser hastalarında iyileşmeyi %60-80 oranında arttırdığı bilinirse,
egzersizin ne kadar güçlü bir ilaç olduğunu da daha iyi kavramış olacağız. Evlerimize
kapandığımız şu günlerde ilk yapmamız gereken şey kendimize güzel bir egzersiz
programı hazırlamak ve bir an önce egzersiz yapmaya başlamak olmalı. Günde 2
defa ve 30 dakika sürecek bir egzersiz programı ile kendimizi daha motive, daha
canlı, daha sağlıklı hissedebileceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Bunun için
yaşamınızda yer ayırın. Eğer egzersizi birisiyle birlikte yapmak istiyor ve daha
profesyonelce bu işe başlamak istiyorsanız size benim de egzersiz hocam olan
Mahir ÇELİK’i önerebilirim (https://www.instagram.com/mahircelik.pt/ adresinden kendisine ulaşabilirsiniz). Bağışıklık sisteminin egzersizle güçlenebileceğine
dair binlerce bilimsel yayın var. Bunları göz ardı edemeyiz.
Bağışıklık sistemini güçlü
tutmanın bir diğer basamağı ise “güçlü sosyal ilişkiler kurmak”. Bu izolasyon döneminde
güçlü sosyal ilişkilerimizi telefonla ya da internet aracılığıyla
sağlayabiliriz. Her gün mutlaka yakın çevremizi aramalı, yeni insanlarla
tanışmalı ve sosyal ilişkilerimizi online da olsa güçlü tutmaya özen
göstermeliyiz. Bu bizi içinde bulunduğumuz yalnızlıktan kurtaracak ve daha
sağlıklı bir bağışıklık sistemine sahip olmamızı sağlayacak yegane şeylerin
başında gelmektedir. Sosyal ilişkileri kuvvetlendirmek kadar etkili olabilecek
bir diğer yol da “gelecek planı yapmaktır”. Gelecek planı yapmak özellikle frontal
korteksimizin çalışmasına neden olmakta ve bizleri daha motive, daha aktif bir yaşam
bakış açısına sahip olmamızı sağlamaktadır.
Bağışıklık sistemini hem güçlendirmek,
hem de viral enfeksiyonlardan korunmak için yapabileceğimiz en değerli şeylerden
birisi de “polifenol zengini beslenmektir”. Polifenoller bitkilerin kök, gövde,
meyve ve yapraklarında az miktarda bulunan ve insan sağlığına tüketildiği zaman
bir fayda gösteren oldukça değerli bileşenlerdir. Fakat bu bileşenler
bitkilerde oldukça az oranında bulunmaktadır. Örneğin herhangi bir sebzenin ya
da meyvenin polifenol içeriği 100 gramında 1 ile 50 mg arasında ortalama olarak
değişmektedir. Yani konvansiyonel olarak satın alabileceğimiz bir meyve ya da sebze
oldukça az oranda polifenol içermektedir. Bunun temel nedeni polifenoller bitkilerde
stres koşullarında oluşuyor olması gelmektedir. Bitkiler ne kadar susuzluk, sıcaklık,
tuzluluk, rüzgar, böcek ya da diğer parazit saldırıları gibi durumlara maruz
kalırlarsa o kadar yüksek oranda polifenol sentezlerler. Polifenoller bitkilerin
savunma mekanizmasının bir parçasıdır. Ve günümüz sebze-meyve yetiştirme şartlarında
yeterli miktarda polifenol sentezleyememektedirler. Bu nedenle eskiden var olan
meyvelerin, sebzelerin kokuları, tatları marketten aldığımız sebze ve
meyvelerde yoktur.
Günlük alınması gereken polifenol
miktarının sağlıklı bir yaşamı sağlama adına 750 mg ile 1000 mg arasında olması
gerektiği bilimsel otoritelerce dile getirilmektedir. Bu oranlarda polifenol tüketiminin
ise günde 4-6 öğün sebze VE 2-3 öğün meyve tüketerek sağlanabileceği
söylenmektedir. Günümüz yaşam pratiklerinde böyle bir beslenme modeline sahip
değiliz ve sahip olmamız oldukça zor görünmektedir. Bunun yerine sebze ve meyve
özlerini içeren, ya da daha saflaştırılmış özel polifenollerce zenginleştirilmiş
özel tasarlanmış gıdalarla beslenmek en mantıklı çözüm gibi durmaktadır. Bu
gıdalara “Fonksiyonel Gıdalar” denmekte ve ülkemizde bir tek İstanbul Üniversitesi,
Avcılar Kampüsü’nde bulunan SANKARA Beyin ve Biyoteknoloji Araştırma Merkezi’nde
bulunan 10 araştırma laboratuvarında geliştirilmekte ve endüstriyel üretim tesisinde
üretilmektedir. Merkezin sitesine www.sankara.com.tr
adresinden ulaşılabilir ve www.sankaragida.com
adresinden de geliştirdiğimiz ürünleri sipariş verebilirsiniz.
Polifenol zengini beslenme ile yaşamınızda
büyük değişiklikler yaşayabilirsiniz. Çünkü günlük alacağınız antioksidan
değeri arttığı için organlarınız daha iyi çalışacak, bağışıklık sisteminiz
güçlenecek, mental ve fiziksel olarak kendinizi çok daha iyi hissedeceksiniz.
Bunlar polifenol zengini beslenmenin temel sağladığı sağlık faydaları.. Bunun haricinde
polifenol zengini beslenmenin bir diğer faydası ise viral enfeksiyonlara
yakalanma riskini en aza indirmesi. Çünkü tükettiğiniz gıdalarda yer alan
polifenoller vücudunuzda dolaşmaya başladığınızda virüslerin giriş bölgeleri
olan boğaz, burun, akciğer gibi organlarda da polifenoller yer almakta ve bu
polifenoller virüsün sağlıklı hücrelere bağlanmasını engellemekte. Bu konuda
yapılmış onlarca bilimsel çalışma var. “Molecular Docking” çalışmaları olarak
bilinen bu çalışmalarda, polifenollerin ve özellikle de antosiyaninler gibi flavonoidlerin
virüsün hücreye bağlandığı reseptörlere bağlandığını ve böylece virüsün hücreye
bağlanmasını engellendiğini gösteren bir çok bilimsel yayın söz konusu. Bu
yayınlar gün geçtikçe artmakta. Toplumumuzu virüslerden korumanın en etkili
yollarından biri de herkesin polifenollerce zengin beslenmesinin sağlanması.
Böyle olduğu takdirde viral enfeksiyon görülme sıklığı azalacak, sağlık
sistemine yük binmeyecek ve daha sağlıklı bir yaşama da kavuşmuş olacağız.
Başımızdaki bu beladan kurtulmanın en etkili yolu polifenollerce zengin
beslenmek. Böylece hem var olan hastalıklarımızın şiddeti azalacak, hem
sağlığımız güçlenecek, hem de viral enfeksiyonlara yakalanmayacağız. Böylesi
güzel bir dünyayı anca bize yine bilim ve teknoloji sunabilir. Var olan aşının
çıkmasını beklemeden yaşamlarımızı polifenolce ve egzersizce zenginleştirelim.
Yorumlar
Yorum Gönder