Ana içeriğe atla

Koronavirüs Karşıtı Mikrobesinler


Herkes normalleşmenin ne zaman olacağını beklerken, aslında yapmamız gerekeni gözden kaçırıyor. Koronavirüs bu dünyaya, insanlığa doğmuş bir virüs ve her zaman bizlerle olacak. Yani gün gelecek o kalabalık otobüslerde bizi yakalayacak, gün gelecek iş yerinden ya da gittiğimiz okullardan, arkadaşlarımızdan kapacağız. Çünkü senaryolarda dünya nüfusunun en az 3’te 2’sinin bu virüsle karşılaşacağı. Şimdi size enteresan bir bilgi daha vermek istiyorum. Bu virüsün akrabalarının immünizasyon yani bize uğrayıp iyileştiğimiz ve sonrasında bağışıklık kazandığımız zaman diliminin sadece ve sadece 40 hafta olabileceği gerçeği! Yani 10 ay sonra tekrardan bağışıklığımızın zayıf bir zamanında bizi yeniden tutabileceği ihtimali.. Bu senaryoda ise bu salgının ortalama olarak 5 yıl kadar süreceği tahmin ediliyor. Sonrasındaki zaman diliminde ise bu virüsün sıradan grip virüslerinin yerini alacağı ve salgınlar yaratmayacağı ön görülüyor. Her şey bir kenara bu virüsle yaşamayı öğrenmeliyiz. Kaçarak kurtulamayız. O nedenle yapacağımız en mantıklı şey “savunma sistemimizi güçlendirmek”. Bunu da ancak ve ancak düzenli egzersiz yaparak ve gerçekten sağlıklı beslenerek yapabiliriz. Peki ya “sağlıklı besinler” neler? İşte bugünkü konumuzda bu olguyu enine boyuna tartışacağız.

Bilim dünyası için kabul gören sağlıklı besinler “polifenol zengini” besinler oluyor. Polifenoller sebze, meyve, kuruyemiş, tahıl gibi sıklıkla tükettiğimiz ya da tıbbi ve medikal bitkilerde de yer alan bitkilere rengini ve tadını veren tükettiğimizde de bir sağlık faydası sağlayan, bitkilerde az miktarlarda bulunan çok özel bileşenler. Düşünün ki 100 gram domateste sadece 45 mg var! Domateste likopen, zeytinde oleuropein, zerdeçalda kurkumin, portakalda naringenin, üzüm çekirdeğinde resveratrol, elma ve soğanda kuersetin hep bu bileşenlerin isimleri. İşte bu bileşenler belli oranlarda örneğin 300-500 mg düzeyinde tüketildiklerinde sağlık etkisi ortaya çıkartıyorlar. Polifenolce zengin beslenmenin kalp-damar hastalıklarına, kansere, diyabete, obeziteye, Alzheimer, Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklara yakalanma riskini ortadan kaldırıyor. Var olan hastalıklarda da iyileşme sağladığı, ilaçlara destek olduğu hep bilimsel makalelerde söz ediliyor. O nedenle polifenoller oldukça önemli yaşam için. Günlük alınması gereken polifenol düzeyinin sağlıklı bir yaşam için 1500-3000 mg olması gerektiği de bilimsel otoritelerce sürekli olarak söylenmekte.

Koronavirüse karşı etkili olabilecek, koronavirüsün hücrelerimize bağlanmasını engelleyebilecek ya da hücre içerisinde çoğalmasını durdurabilecek nitelikte polifenollerin bitkiler tarafından üretildiği yapılan bilimsel çalışmalarda ortaya konmuş durumdadır. Polifenollerin antiviral özellikleri senelerden beri yapılagelen bilimsel çalışmalar sonucunda da bilinmektedir. Yeni yayınlanan birkaç makaleyi sizlerle tartışmak istiyorum. Moleküler eşleşme (molecular docking) çalışmalarında virüslerin üzerinde bulunan proteinlere bazı polifenollerin bağlanarak, virüslerin bizim hücrelerimize bağlanmasını engelleyebilecek yani virüslerin bizi enfekte etmesini önleyecek bazı öngörüler yapılmaktadır. Bu öngörüler ilaç geliştirme çalışmalarına da çok büyük oranda katkı sunmaktadır. Geleceğin antiviral ilaçlarının polifenoller arasından çıkması ya da polifenollere benzeyeceğini düşünmek hiç de öngörülemeyecek bir şey değil.

Koronavirüsler ve polifenollerle ilgili bilimsel araştırmalara bir göz atmak gerekirse, yani hangi bileşenin koronavirüsün hücrelerimize bağlanıp bizleri koronavirüsten hangi düzeyde koruyacağını öngören araştırmalar gün geçtikçe çoğalmaktadır.


Bu bilimsel çalışmada aşağıdaki bileşenler ve bu bileşenlerin viral proteinlere bağlanıp, hücrelere bağlanmasını engelleyici güçleri ortaya konmuş ve aşağıdaki değerler bulunmuş.


Kaempferol
-7.4
Curcumin
-7.1
Pterostilbene
-6.7
Hydroxychloroquine
-5.6
Fisetin
-8.5
Quercetin
-8.5
Isorhamnetin
-8.3
Genistein
-8.2
Luteolin
-8.2
Resveratrol
-7.9
Apigenin
-7.7

Görüldüğü gibi birçok polifenol virüsün dış kısmında bulunan proteinlere Hidroksiklorokin’den çok daha güçlü bir şekilde bağlanıp, hücrelerimize bağlanmasını engelliyor.

Hidroksiklorokin aslında Plaquenil olarak da bilinen antiviral sentetik bir ilaçtır. Hidroksiklorokine göre doğal bileşenlerin çok daha etkili olduğu görülmektedir. Kaempferol bir çok sebze ve meyvede bulunmakla birlikte kapari ve safranda gibi sebzelerde diğerlerine kıyasla oldukça yüksek oranlarda bulunmaktadır. Kurkumin ise zerdeçala rengini veren biyoaktif bileşendir. Zerdeçalda %1-3 oranında bulunmaktadır. Pterostilben özellikle bademde ve yaban mersininde bulunmaktadır. Fisetin birçok sebze ve meyvede bulunmaktadır. Özellikle elma, çilek, üzüm gibi meyvelerde bulunur. Kuersetin kaynağı olarak soğan ön plandadır. Isorhamnetin armut, domateslerde ve zeytinde bulunmaktadır. Genistein kaynağı olarak acı bakla, bakla ve soya fasülyesi gösterilebilir. Luteolin kereviz, brokoli, yeşil biber, maydanoz, kekik, nane, biberiye gibi bitkilerde bulunur. Resveratrol kaynağı olarak üzüm çekirdeği ve üzüm kabuğu düşünülebilir. Apigenin ise maydanoz, kereviz, papatya çayı gibi gıdalar kaynak olarak gösterilebilir.


Bir diğer çalışmada çok farklı bileşenler araştırılmış ve aşağıdaki sonuçlar elde edilmiştir.





Bu tabloda adı geçen bileşenleri ve kaynaklarını sıralayayım size

EGCG (epigallocatechin gallate) – Yeşil çayda bulunuyor.
Curcumin – Zerdeçalda
Apigenin – Maydanoz, papatya çayında
Beta Glukan – Tahıllarda
Myricetin – Keçiboynuzu, rezenede
Quercetin – Soğan, elmada
Piperine – karabiberde
Genistein - acı bakla, bakla ve soya fasülyesinde
Diadzein – yine soya fasülyesinde
Ferulic asit – mısırda
Alliin – sarımsakta
Lipoic acid – Ispanak, brokolide
Resveratrol – üzüm çekirdeği ve üzüm kabuğunda
Glucosamine – mısır ve buğday tanelerinde
Gingerol – zencefilde
Sulforophan- brokolide
Allicin – yine sarımsakta bulunuyor.

Diğer bileşenler PCB, remdesvir ve klorokuin güçlü antiviral ilaçlar olarak biliniyor. Görüldüğü gibi doğal bileşenler bu ilaçlara göre çok ama çok daha güçlüler.

Bir diğer çalışma ise yine benzer bileşenlerin çok güçlü antiviral özelliklerini ortaya koymuş durumda. Artık tablo okumayı biliyorsunuz 😊 Yüksek rakamlar bağlanma yüzdelerinin iyi olduğunu ve daha güçlü olduğunu gösteriyor.





Makalede belirtildiği gibi spirulinadaki fikosiyanobilin, yumurta, et ve meyvelerdeki riboflavin ve mor sebze meyvelerde bulunan siyanidin ilaçlara göre çok ama çok güçlü antiviral özellik gösteriyorlar. Sebze ve meyvelerde bulunan diğer bileşenler de bir o kadar kıymetli.

Sizlerle bir çalışma daha paylaşmak istiyorum. Bu çalışmada da yine moleküler eşleşmeler yapılmış ve virüse karşı nelerin kullanılabileceği bir bir ortaya konmuş durumda.



Görüldüğü gibi güçlü antiviral ajanlar olan nelfinavir ve lopinavir’e göre bitkisel biyobileşenler de çok iyi antiviral özellik gösteriyorlar. Zaten bir çoğunu artık üstte yazdıklarımdan tanıyorsunuz. Tanımadıklarınız arasında da naringenin portakalda, oleuropein zeytin yaprağında, kateşin çayda var.

Bunun gibi çalışmalardan bir tanesi de aşağıda paylaştığımdır. Bu çalışma ülkemizde gerçekleştirilmiş ve sebze ve meyvelerde bulunan polifenollerin virüse karşı ne kadar etkili olduğunu ortaya koymuştur.



Bunun gibi daha birçok bilimsel yayında da koronavirüsten hangi bitkisel bileşenlerin açıkça koruduğu net bir şekilde ortaya konmuş durumda. Peki ya biz şimdi ne yapmalıyız? Koronavirüsten koruyor diye örneğin kuersetin bulunan elmalardan kilolarca mı yiyelim? Neden böyle söylüyorum çünkü 100 gram elma sadece 6 mg kuersetin içeriyor! Günlük alınması gereken virüslerden koruyucu dozun ise 500 mg olduğunu düşündüğünüzde ortalama olarak 8.300 gram yani 8 kg 300 gram elma tüketmemiz anlamına geliyor bu. O nedenle virüsten korusun diye şu gıdayı yiyin, yok zeytin yaprağı tüketin ya da sumak tüketin, zerdeçal tüketin gibi şeyler söyleyenler insanlara itibar etmeyin. Çünkü biliyoruz ki bu bitkilerde bu değerli bileşenler çok ama çok az miktarlarda bulunuyor. O nedenle ileri teknoloji kullanılarak yoğunlaştırılmış, daha yüksek oranda aktif madde içeren Fonksiyonel Gıdalara yönelmeliyiz. Bundan başka kurtuluş yolumuz yok. Ya günde 4-6 porsiyon sebze ve 2-3 porsiyon meyve tüketeceğiz ve istenilen dozlarda polifenol alacağız ya da daha pratikçe örneğin Sankara Araştırma Merkezi’nin tam da bugünler için mor sebze ve meyve özlerinden ürettiği Mormiks ürününden 1 çorba kaşığı dolusunu 2 çorba kaşığı yoğurda karıştırıp her gün tüketeceğiz. Yapmamız gereken aslında çok basit. Fonksiyonel gıdalara yönelmek ve fonksiyonel gıdalarca zengin beslenmek. Bunu başardığımız süre içerisinde sağlığımızı geri kazanabilir, daha sağlıklı yaşayabiliriz. Bu süreçte sizlere en çok yardımcı olacak site www.sankaragida.com sitesi. Tüm ürünler hakkında bana danışabilir, kendinize fonksiyonel gıdalarla yeni bir yaşam çizebilirsiniz.

Bana aşağıdaki tüm adreslerden ulaşabilir, dilediğinizi danışabilir, birlikte sağlıklı bir yaşama nasıl adım atacağımızı planlayabiliriz.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MOR BAKLAVA HAKKINDA PEK BİLİNMEYENLER

Ülkemizde bazı şeyleri değiştirmenin zamanı geldi de geçiyor bile. Bunlardan en önemlisi de belki tüketim alışkanlıklarını değiştirip, daha sağlıklı bir tüketime geçebilmek. Peki ya bunu nasıl başarabiliriz? Yani toplumumuzun daha sağlıklı beslenmesini nasıl sağlayabiliriz? Sonuçta beslenme bir alışkanlık ve geleneksel tüketimlerimiz de (ekmek, baklava vs.) ortada. Kimi yörelerimiz eti bol yerken, kimi yörelerimiz ekmeği bol tüketiyor. Toplumumuzun geneline bakarsak ise ülkemizde yaşayan bir insan günlük toplam enerji ihtiyacının %50’sini sadece ekmekten karşılıyor! Bu müthiş bir rakam. Kriz dönemlerinde bu ihtiyacı karşılama oranı (muhtemelen şimdi de öyledir) %70’lere çıkıyor. Yani toplumumuza “ekmek tüketmeyin” demek abeste iştigal. Peki ya o zaman ne yapacağız? Toplumumuzu nasıl sağlıklı besleyeceğiz? Bunu yapmanın en doğru yollarından bir tanesi de toplumumuzun sıklıkla tükettiği gıdaları farklı ve doğal bileşenlerce zenginleştirmek! Bunu da ancak ileri teknoloji kullanarak gerç

Mor Fırıncılık Ürünleri 2020’ye Damgasını Vuracak!

Mor ekmek, mor simit, mor bazlama derken mor kurabiyeler, mor baklavalar, mor cheesecake’ler, mor muffinler, mor galetalar yakın zamanda raflarda yerini alacak. Mor renkli ürünler gün geçtikçe ülkemizde giderek yaygınlaşıyor. Bu yaygınlaşmanın temellerinde mor rengin çekici gelmesi ve insanların mor renkli ürünleri tükettiklerinde duydukları mutluluk duygusu gelmekte. Mor renk aslında kraliyet rengi. Geçmiş zamanlarda ve günümüzde de hala krallıkla yönetilen yerlerde mor renk soylular tarafından kullanılıyor. O nedenle mor rengin içimize kazınmış böyle bir üstünlüğü de var. Örneğin mor renkli fırıncılık ürünleri hediye seçimlerinde daha çok kullanılıyor. İnsanlar birbirlerine hediye etmek için mor renkli ürünleri tercih ediyorlar. Paylaşımın bu kadar yoğun olduğu bir ortamda, yaygınlığın da ardından gelmesi kaçınılmaz duruyor. Gelelim bu mor fırıncılık ürünlerinin nasıl üretildiğine. Çünkü işin tüm detayları orada. Mor fırıncılık ürünlerine eğer sahte ve kimyasal boyalar kull

Türkiye Alzheimer Görülme Sıklığında Dünyada Birinci Sırada!!!

Bilim dünyasının mihenk taşlarından biri olan The LANCET dergisinde bir yayına rastladım bu sabah. Ve moralim oldukça bozuldu. Dünya'da Alzheimer hastalığının görülme sıklığını konu alan bir makaleydi bu. Ben ülkemizin Alzheimer görülme sıklığında gelecek yıllarda Dünya'da ilk 10 ülke arasında olacağını hep söylerdim konferanslarda, konuşmalarımda.. Ama hiç 1 numara olacağını düşünmemiştim. Fakat bu çalışma gösteriyor ki ülkemiz çoktan Dünya birinciliğine yerleşmiş durumda. Alzheimer demek ailelerin dağılması demek. Alzheimer demek hayatınızda başınıza ve çevrenizin başına gelmiş en kötü şey demek. Ekonomik ve psikolojik yönden en yakınlarımızı da çökerten bir hastalık Alzheimer.. Ve ülkemizde bu hastalığa yakalanmış yüzbinler var. Bu yüzbinlerce aile demek! Alzheimer'ın gelişiminde beslenme en önemli faktör. Yüksek şekerli beslenme Alzheimer gelişiminin temelinde yer alıyor. Tükettiklerimizi sağlıklı bileşenlerce zenginleştirmeliyiz. Fonksiyonel gıdalara hepimizin ge